Yükleniyor

Blog

Harika Çocuklara Kariyer Planlaması, Kötülere Liyakat

07.07.2015

Bugünler gençlerin en yoğun günleri. Kimi bin bir meşakkatle girdiği sonra da bin bir pişmanlıklar/mutluluklar yaşadığı üniversitelerinden mezun oluyor. Kimisi de hayal kurduğu üniversiteye girmek için gün sayıyor. Bazıları tatil hesabı yaparken pek çoğu da geçim derdine çoktan düşmüş durumda. Hani biz büyükler onlar için “geleceğimiz” diyoruz ya, evde-barkta, okulda-meydanda ve hatta uygun/uygunsuz her yerde. Ama doğrusu gençler bunu ne kadar samimi buluyor bilmiyoruz.

Hele onları hayata nasıl hazırlıyoruz? Hangi planlamaları yapıyoruz ve hangi değerleri veriyoruz? Doğrusu bu konuda rivayetler muhtelif. Evrak-ı resmiyeye bakarsanız her şey yolunda ve iyi gidiyor. Eh yüzde yüz iyi dememek için bazı kusurlarımız da var ama “o kadar kusur kadı kızında da olur” diyoruz.

Peki gerçekten böyle mi?

Yıllarca önce Bulgaristan seyahatinde iken orada bir dostum (galiba Rasiev’e ait olan) şu dizeleri söylemişti:

Bakarsan formel, her şey normal

Bakarsan normal, her şey formel

Tabii bu veciz mısralar Türkiye için değil, o zamanın komünist Bulgaristan’ı için söylenmişti. Ama insan düşünmeden edemiyor, biraz da bize de bakarak mı söylenmiş acaba?

Sadede gelelim. Gençler nerede ise anne karnından hazırlanıyor hayata ülkemizde ama bir türlü üretime geçemiyor ya da çok geç geçiyor. Geçerken de basamakları hızlı atlayarak hemen en üst seviyeden işe başlamak istiyor. İçi boş müthiş bir özgüven aşılamışız. Her şeyi yapabilir, ama bir form dolduramazlar. Canım onu da anneleri dolduruversin ne olacak? Aslında haklılar da, bu kadar erken onlara kariyer planlaması yaparsak olacağı budur.

Gençlerin doğmadan kariyeri planlanıyor adeta. Kimi klasik müzik dinletilerek, kimi de “selaten tüncina” duası ile. Anne-babalar doğmamış bebeğe don biçip, hızlı bir eğitimden geçirip, kariyerin en üst basamaklarına oturtuyorlar. Hızlı dediysek zaman bakımından değil, tam aksine alabildiğine uzun zamanda ama az ve öz mümkünse de hiçbir şey kazandırmadan. Ama adı eğitim işte. Yani “formel bakarsan normal”.

Daha doğumda serüven başlıyor. Ben tıptan anlamam, belki okuyucularım arasında da anlayan yoktur. Ama akıl yürütebilirim belki. Nedense son yıllarda hemen her doğum sezeryana dönüşmüş durumda. Tabiplerin bahanesi “kordon dolanmış, bebek sıkışmış, hayati tehlike olabilir falan. Elbette bu duruma annenin ve bebeğin sağlığı için rıza göstermek gerek. Bir de tabi burç tutturmak için de sezeryanla doğum planlamaları duyuluyor. Ama böylece sıradanlaşırsa bu durum ve hele bazı anneler acil kariyer planlaması yapabilmek adına işi bir kaç saat veya bir kaç gün erkene alıyorsa, “normal bakarsan formel” olmaz mı?

Tabip görmemiş nice gürbüz çocuklar doğurdu analar diyesim geliyor ama kim bilir şimdi kaç kişi bana cahil diyecek ? Bebek doğunca zaten “donu” da kreşi de, kariyeri de hazır. Kimin oğlundan/kızından aşağıdır benimki diyerek bir üniversite fiyatına (Oxford/Cambridge bedeli) kreş bedeli ödemek lazım. Ne de olsa orada hayatı öğretiyorlar, yıl sonu müsameresinde cüppe-kep giydiriyorlar. Bazen doktor önlüğü, bazen de avukat cübbesi giyer 4 yaşındaki muhteremler/muhteremeler. Zararı yok diyelim, bu memleket tekstil açısından nasıl gelişecek değil mi? Siz giydirmezseniz, ben giydirmezsem tekstil fabrikaları nasıl büyüyecek? Pamuk tarlaları nasıl yeşerip beyazlaşacak? Bir de çocuklar erkenden nasıl kariyere adapte olabilecek?

Tabii sıra ilkokul seçimine geldiğinde kıyamet kopacak. Artık yetişkin ve kesinlikle dünyanın en zeki çocuklarına okul bulmak mümkün mü? Eh arayacağız tabii. Biricik yavrumuzdan esirgenir mi hiç… “Kesinlikle bizim çocuğu anlayabilecek yetenek ve zekada öğretmen bulmalıyım ayol” diyerek yola çıkan anneler ve bön bön eşlik eden pederler, nihayet bir yerde karar kılarlar. Bu mümkünse özel okul olmalı ve tuvaletleri de Hilton tuvalet olmalı. Ne de olsa hijyen önemli. Tamam oldu şimdi. Sınıf annesi, öğretmen, aile birliği, müdür, müdür yardımcısı hepsi seferber olurlar ve en iyi şekilde yetiştirirler geleceğimizi. Aslında bu yöntem ile daha erken yaşta hayata hazır hale gelir çocuklarımız. Ama bilinmez bir elin uydurduğu şu kısaltmaları bile tuhaf olan sınavlar olmasa…

Neyse ki, dershane, özel ders, olmadı gıda takviyesi vs. hazırlarız o masum çocukları küçük kutucukları doldurma cengine. Olmazsa da düşük puan yüksek fiyat ile kayıt yapan okul da buluruz. Zaten “hata sistemde, bizim çocuk dünya harikası amcası, bak daha bu yaşta İngilizce şarkı söyleyebiliyor, tabletin şifresini kırıp oyun oynayabiliyor…” derken gene alfabedeki sessiz harflerden -ama mutlaka bir tane de sesli olacak (ÖSS, TEOG…)- bir kaç engelli koşu daha çıkarıyorlar çocuğumuzun karşısına. Ah şimdi imkan çok, bir kaç saniyede her şeyi Google’dan öğrenmek mümkün, üstelik çocuğun elinde de son model “babafon” var. Ne lüzum var harika beyni yormaya, bir sürü malumatı depolamaya. Ama gel gör ki -kim icat ettiyse- bu kısaltmalı koşuya telefon sokmuyorlar. Ama olsun nasılsa lazım olur bir gün. Zavallı elinoğlunun “bir yükcük” para için ürettiği (?) “eldeki marifeti”in ne günahı var. Kullanılır elbet bir gün.

Sonunda üniversiteli olduk, kantinleri doldurduk. Derse devam mecburiyeti var/yok. Hocanın işi var, pardon bilimsel faaliyetleri var, nasılsa asistanı gönderiyor sen de göndermesen çocuğu olur diyeceğim ama o durmuyor ki, illa da erkenden gidecek, bahçe, kantin derken, dersin sonunda aheste bir vakurla amfiye varacak ve bir de oranın havasını koklayacak. Zaten hazretten önce gelenlerin yarısı uyumakta yarısı da whatsapp, twitter, viber ve bilumum edevat ile dünyayı takip etmektedir. Hoca da (aslı veya sureti) bu manzara karşısında küçük dilini yutacaktır elbette. Yeniden konuşabilmesi için bir dizi ameliyat gerekecektir. Bu yüzden en iyisi seyretmek diyecektir. Zaten kendi ders notları da aynı kaynaktan derlenmemiş miydi? Bu arada küçük dil ameliyatı için alınan rapor sayesinde de bir daha amfide görülmeyecektir.

Artık sınav zamanı. Çocuklar büyümüş anayasadan kaynaklanan iletişim hakları var ve engellenemez. Bu yüzden en akıllı “babafonlar” devreye girer. Kimse bir şey diyemez onlara ama Allah için onlar da nezaketlerinden şaşırtmaca da yaparlar. Bir babafonu masaya koyup ilgisiz kalırken, ikincisi ile hocasının internetten aldığı kaynakları değerlendirir. Mübarek cevap anahtarı avcısıdır bu cihazlar. Dolayısıyla Bu kadar çalışan ve emek veren çocuğumuzun hakkıdır yüksek notlar. “4.00 olmalıydı aslında ama o hafta nedense parmak kaslarında bir gerilme vardı ve hızlı tarayamadı babafonunu. Sonuç 3.98 oldu. Neyse bu da yeter, hangi lisansüstü jürisi buna dayanır; hem de selam dururlar. Ah gene mühimmat ve donanımsız girmek zorunda kaldığı ismi lazım değil şu alfabe yarısı kısaltması olan sınavdan (ALES) istediği notu alamadı. Ama bir şekilde dünyanın en zeki bu çocuğu da kimse reddedecek değil ya…

Artık amcalar, dayılar biraz sorumluluk alsın. Onlar da kullansın şu telefonları, biraz da onların parmakları yorulsun. Meclisteki amca, bürokrasideki dayı, olmadı rektörlükteki amcanın halasının dayızadesi bir şeyler yapacaktır bu harika çocuk için. Bu mükemmel yetişmiş insan, sorgulanmadan lisansüstü eğitime alınacaktır. Ha almazsalar, açarsın telefonu, bağırırsın, çağırırsın, biraz da dayının bibisinin kuzeni ile tehdit edersin… Zaten kariyeri hazır olan bu çocuk, o programı şereflendirmediği için jüri utansın, program hocaları böyle bir değeri göremeyecekleri için kaderine küssün. Tabii geleceğimizi kuracak olan bu nimetten bizleri mahrum edenlere de yazıklar olsun… Ne de olsa o bir kariyer sahibi.

Zaten o hezarfen, şeş cihetten diğer alanları taramaya ve ne anlama geldiğini bilmediği “kariyer hamak(at)larını” atlamaya başlamıştır bile.

Belki komik, belki trajik ve biraz da ironik bu hikayenin her noktasında hem ben hem sizler yok muyuz? Hemen dolduracak test kutucuğu aramayın. Bu soru çoktan seçmeli değil, gayet açık. Bizler çocuklarımızın kariyer planlamalarını mı yapıyoruz, liyakat sahibi olmalarına mı önem veriyoruz? Evet liyakat da anne karnında başlatılabilir, uzun ve meşakkatli bir yoldan geçerek elde edilir. Ama her anı çile ile dolu olan bu yolculuğun sonunda ulaşılan noktada mutlu olunur. Kariyer ise minnetsiz/desteksiz bir şekilde ardından gelir.

Hikayenin devamına hacet yok. Her gün etrafımızda, kariyer avcısı-sahibi ama yığınla liyakatsiz insanlar görmüyor muyuz? Girdikleri sınavlar gibi sahip oldukları unvan kısaltmalarına alfabe yetmediğinden yeni harfler bile türetmişiz. Ama hiç birimiz onlardan ve hallerinden, onları seçenlerden yani kendimizden memnun değiliz.

Çare belli. Kariyeri bırak, liyakate bak. O zaman iş ehlinde olacak, zaman bizi ezmeyecek biz zamanı yaşayacağız.

Yorum Yaz

  1. Merhabalar Zekeriya Hocam,
    Ellerinize sağlık güzel bir yazı olmuş. Olayların tam da bam teline basmışsınız.
    Şu Lİyakat meselesi gerçekten ciddi ve önemli bir mesele.
    belkide yıllarca ihmal edildiğinden bugün bu yazıyı yazmak zaruretinde kaldınız.
    İnsanımız Liyakati önemser ve kendisini de nedense hep layık görür. Ben olmalıyım, benden iyisi mi var? neden olmasın.
    Oysa masaya yatırılsa layık olacak hiç bir vasfı yoktur. teşebbüsü de yoktur belki de.
    Sayın Hocam saygı sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.
    Birgün zat-ı âlilerinizi ziyaret etmek istiyorum. Sizlerle dertleşmek istiyorum.
    Yaş 35 yolun yarısı mı eder bilmiyorum.

Blog

Kategoriler