Yükleniyor
Tepe Görseli

Blog

Blog

Kategoriler

  • Bayramiye

    06.07.2016
    Bayramlar her din, itikat ve anlayışta paylaşmanın sembolüdür. Bu yüzden bayramsız insan topluluğu yoktur. Kimi kaynağını gökten, kimi yerden alır. Her toplum nesilden nesile aktarır bayramının sevincini, kutlama tarzı farklı olsa da. Bizim kültürümüzde ise dinî bayramlar aynı zamanda arınmanın, masumiyetin de sembolüdür. Düşünün bir kere, bir ay boyunca inancınızın size öğütlediği yasaklardan uzaklaşıyorsunuz, nefsinizi tezkiye ediyorsunuz ve nihayet her türlü masivadan beri olarak adeta masumiyete bürünmüş bir şekilde yeni bir güne yani bayrama giriyorsunuz. Bu yüzden bayram günleri, adeta zaman ve mekan tahdidi olmadan tasavvurumuzda...
  • Destûr Ya Şehr-i Ramazan!

    18.06.2016
    İslam aleminin manevi iklimi ve klasik tabirle on bir ayın sultanı Ramazan için çok şeyler yazıldı geçmişte ve günümüzde. Halen de yazılmaya devam ediliyor. Bunların bir bölümü kuşkusuz ibadet yönünü ele alan yazılar. Fıkhı ilgilendirir özel bir uzmanlık gerektirir. Diğer bölümü ise bu ibadetin toplumsal hayata yansımasını tasvir eder. Nasıl bir atmosfer yarattığından bahseder nesri ile nazmı ile. Dolayısıyla yeni ne yazılabilir diye sormak hakkınız elbette. Ama ben okudukça aklıma gelen şeyleri paylaşmadan edemiyorum. Hele merhum Orhan Şaik Gökyay’ın deyimiyle “destursuz bağa girenler”i ve halk deyimiyle “köyde değneksiz...
  • Ramazan, Mealeş!

    12.06.2016
    İnsan geçmişi ile var olur, geçmişiyle yaşar.  Bu yüzdendir ki yeni başladığı gün ne kadar iyi olursa olsun, geçmişe özlem duyar. Zira inkar edilmez kendi hakikatidir insanın geçmiş. Bu yüzden olumlu/olumsuz ne varsa geçmişinde hep güzeldir hatta kutsaldır da. Benim de zaman zaman geçmişin hikayeleri ile sizleri meşgul etmem bundandır muhtemelen. Her ne kadar “geçmiş bitti, gelecek yok, gerçek yaşadığın andır” aforizması dilden dile dolaşsa da, anı yaşamanın kodları da geçmişte yatmaz mı? Yıl 1988 Ramazan (Nisan-Mayıs) ayı. Sizinle başka ama bildik bir diyara eski bir Ramazan’a seyahat edeceğiz bugün. Her şey Türkiye-Mısır...
  • Güçsüz Görüntüden Devşirilen Güç: Hariciyemizden Bir Örnek

    21.05.2016
    Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? “Tarih”i tekerrür diye ta’rif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi? Mehmet Akif Ersoy Dostlardan ve hatta ağyardan yazılarıma rağbet var sanırdım, oysa rağbet bana değil, ibretlik kıssalara imiş. Zararı yok işe yarıyorsa râvi olarak adımın geçmesi de kâfidir. Faydası var mı rivayetlerin bilmiyorum. Baksanıza, merhum Mehmet Akif bile “beş bin yıllık kıssadan yarım hisse bile çıkmadı” diye hayıflanıyor. Ama kendimi tutamıyorum, hadiseleri müşahede ettikçe tarih tiyatrosunda seyrettiklerimi bir kere de ben anlatmak istiyorum....
  • Asya ile Afrika’yı Bir Çukura Sığdırmak

    19.03.2016
    18 Mart sabahı, Gelibolu yarımadasında büyük bir sessizlik... Gün yavaş yavaş ağarıyor, bulutlar ağır ilerliyor, güneş yüzünü göstermek için nazlanıyordu. Baharın müjdecisi olan kuşlar, Küçük Batağanlar, Alaca Balıkçılar, Angıtlar, İbibikler, Tepeli Toygarlar ve Allahverdi yüzlercesi ne olduğu bilinmez o sessizliği bozmamak için o sabah kanat çırpmıyorlardı bile. Her sabah büyük bir neşe ile tabiatı vaveylaya veren Yeşil Düdükçün kuşları da susmuştu. Göçmen kuşlar havada donmuş bekliyorlardı. Herkes beklemedeydi. Günlerdir yarımadada ve Anadolu yakasında, sanki batarya imiş gibi bazı mevkilere büyük bir neşe ve gürültü...
  • Beratsız Nişan Liyakatsiz Ünvan

    12.03.2016
    Kesretinden kalmadı rağbet nişan-ı devlete Bî-nişan olmak nişan-i iftiharımdır benim Suphi Paşa Suphi Paşa'nın (1818-1885) bu mısraları dillendirdiği zamanları biz tahassürle anarız çoğu kere. Oysa o, bu latîf, vecîz ama ağır ifadeleri kullanabiliyordu o devirler için. Ya, Paşa Hz. Nuh Nebi gibi uzun ömürlü olsaydı hiciv edebiyatımıza kim bilir ne güzellikler katardı? Konumuz bu mısraların yazılmasına sebep olan nişan diyeyim ben, siz de unvan anlayın. Devlet-i Aliye-yi Osmaniye güçlü olduğu zamanlar haşmetini “adaleti temin ederek ve işi ehline vererek” gösterirken zaafa dûçar olunca bununla yetinemeyip başka araçlara da baş...
  • Ankara’daki Karabulutlar Yemen’den Geçti

    20.02.2016
    İnsan ne kadar ister üstünde dolaşan kara bulutların ta Mekke’den, Busra Eski Şam’a kadar gölge eden bulutların cinsinden olmasını. Ama nerede? Bizim kara bulutlar, kızgın güneşe kalkan olan bir rahmet değil; yağmur, dolu, baran, kasırga hatta tufan getiren cinsten. Sadece üstümüzde değil, kendini içimizde hatta ruhumuzda hissettiren tufan. Peygamberlerin şehri Urfa’nın kardeşi Hz. Zekeriya’nın (a.s) diyarı Halep’te canımızı sıkan, kanımızı donduran olayların hatıralarımızda kalan eski izlerini öne çıkaracağımız bir zamanda, Ankara’nın göbeğinde yaşatılan vahşet, bizi yeniden nisyana sürükledi birden. Bildiğimiz her şeyi...
  • Şam’da Kalın, Halep’te Kalın

    14.02.2016
    Yaklaşık 33 yıldır kimilerine göre Ortadoğu ve Kuzey Afrika, kimilerine göre de eski Osmanlı Coğrafyası veya modern Arap dünyasında dolaşıp duruyorum. İster mesleki merak, ister gezme sevdası deyin ayağımızın değmediği, mamur, harabe diyar; ıssız sahra, çöl kalmadı sayılır. Hoş bizim gezdiğimiz tarihler ne Fırat kenarındaki kurt-kuzu hesabını yapan Hz. Ömer, ne sosyal adaletin terazisini tutturan Harun-i Reşid gibi yöneticilerin ne de şefkat ve kahrı dengeleyerek istikrarı sağlayan Osmanlı sultanlarının asırları değildi. Sokaklarında da akıl ile gönlü birleştiren Hasan-i Basrîler, “neyleyim dünyayı aşk olmayınca” diyebilen...
  • Türkiye’yi Seven Yabancı Akademisyenler: Vefa Borcumuz

    17.01.2016
    Mısır’da bulunduğum yıllarda iki önemli isim ile tanışmış ve görüşlerinden istifade etmiştim. Birincisi ünlü Türkistanlı büyük alim ve Sovyet rejiminin yıllarca cezalandırarak yurdundan ettiği Mübeşşir el Tırazî’nin (1896-1977) oğlu Nasrullah el Tırazî idi. Mevzu bulmakta zorlanan araştırmacılara konu, senaristler için 20. Yüzyılı anlamaya dönük filme esas olacak müthiş bir hikaye; ders almak isteyenlere de ibretler ile dolu bir hayat, baba Mübeşşir El Tırazî’nin hayatı. Ancak burada konu, kendisi gibi, iyi yetişmiş büyük bir alim olan Nasrullah el Tırazî’dir. Kendisi ile tanıştığımızda çoktan 70ini aşmıştı. Buna...
  • Elli Yılda Ne Yetişir veya Türkiye’de Eğitimin Muhasebesi

    03.01.2016
    2016 yılından da 3 gün aldık. Artık bitti sayılır. Geriye dönüp baktığımda neler mi görüyorum; eğitimin içinde geçen tam yarım asır. Bu sürenin yarısına şahit olan eşim de bazen “sende değişiklikler var” diyor. Dile kolay, elli yıldır eğitiliyoruz, bu kadar da olmasın mı? İlkokula başladığım 1965-66 öğretim yılından bugüne geçen elli yıllık süreye bakıyorum. Okula gitmekten, okumaktan-yazmaktan başka bir şey yapmamışım. Peki sonuç ne? İlkokulda iken öğrendiğimiz ilk tekerleme gibi: “Az gittik, uz gittik, dere-tepe düz gittik, bir de geri dönüp bakmışız ki, bir arpa boyu yol gittik”. (Gençler hemen ümitsizliğe...