Yükleniyor

Blog

Gençlerin Gulyabanisi: ALES

22.11.2015

Eskiden şehir hayatında hafta sonları (antik çağlardan bahsetmiyorum, on-on beş yıl öncesinden söz ediyorum) ailenin birlikte geç kahvaltı yaptığı ve bir önceki haftanın değerlendirilip, bir sonraki hafta için için planların yapıldığı zaman dilimi idi. Şimdi işler değişti. Özellikle çocukların ve gençlerin hayatına okul dışı sınavlar sokulduktan sonra bu gelenek bitti. Neredeyse yıl boyu her hafta sonunda bir sınav var. TEOG, YGS ve bilmem ne.

İşte bugün de gençlerin üzerine Gulyabani, Karakoncolos, İtbarak veya Hitrik gibi çöken ALES sınavı varmış. Onlar sınavda iken biz de biraz buna takılalım dedik.

Neymiş ALES sınavı? Lisansüstü öğrenci alımına ve akademisyen olmaya açılan ilk kapı imiş. Yani bu sınavdan başarılı olamazsan amiyane ifade ile “ağzınla kuş tutsan” lisansüstü eğitimi, hele akademik kadroyu (asistanlık) rüyanda bile göremezsin.

Peki bu kadar önemli ve fonksiyonel bir sınav mı bu, gerçekten ölçme değerlendirme esasları bakımından adil ve ihtiyaca cevap verebiliyor mu?

Hep bir ağızdan herkesin “hayır” dediğini duyuyor gibiyim. Ama nedense buna önce YÖK, sonra anlı-şanlı üniversiteler inanmış gözüküyor. İşe yaradığını düşünüyorlar. Nitekim, ALES çıktıktan sonra da Türkiye’nin dünyadaki bilim sıralaması çoook yükseklere tırmanmış değil mi? ALES sayesinde patent sayıları artmış, teknoparklarda üretim doruk yapmış, inovasyon artık “past” olmuş, post-inovasyon çağı gelmiş ülkemize. Her yazılan makalemiz uluslararası indekslere girmiş, hatta bütün dünya Türkiye’de üretilen bilginin transferi için sıraya girmiş.

Hemen gaza gelmeyin. Zaten ALES bunun için icat edilmemişti. Sözde lisansüstü öğrenci ve araştırma görevlisi alımlarında a) fırsat eşitliği sağlamak, b) kayırmaları önlemek için ihdas edilmiş bir ucube sınav. Öğrencilik yıllarında “Hukuka Giriş” dersi ile “Mukayeseli Hukuk” dersleri almıştım. En basit düzeyde bile bize “beraat-i zimmet esastır”, bir de “masumiyet karînesi” kavramlarını öğretmişlerdi. Yani insanlara önceden suçlu muamelesi yapılmaz, bir sanığın suçu ispat olununcaya kadar masumdur demişlerdi. Oysa ALES’i meşrulaştırmak için sanki Üniversitelerde fırsat eşitliği düşmanları ve kayırmacılar cirit atıyormuş gibi sunulunca bugünkü duruma gelindi.

Burada “canı yananlar” hemen feryat edecekler ve haklılar da. “Biz neler gördük, hakkettiğimiz halde programa kabul edilmedik” diyenler çıkacaktır. Doğrudur ama, ALES bu adaletsizliği gidermeye yetmediği gibi, beraberinde başka adaletsizlikler de getiriyor.

Şimdi siz bugün ALES’ten 100 aldığınızı hayal edin (İnşallah alırsınız). Bunun size lisans üstü öğrenci alımında yansıması 50 puan olacaktır. Büyük bir avantaj doğrusu. Size jüri ne puan verirse versin siz baştan öne geçtiniz. Nitekim sadece ALES ile yerleştirmeler de olmadı mı? Peki hani bilimsel yetenek, hani ülkemizi bilim ve teknoloji çağında öne çıkaracak bilimsel birikim sahipleri. Onlar es kaza 90 aldılar ise devre dışı kalacaklardır. Bu adil mi?

Bir de kayırmayı önleyeceğiz değil mi? Şimdi sıkı durun, sistem, lisans üstü bilimsel değerlendirmeye % 30 pay ayırmış. Yani siz ALES ve not ortalamanız ile bilim adamı olabilirsiniz ama ayıp olmasın diye de bir bilimsel değerlendirme ve mülakat öngörmüş. Bir ara bu sınavlardan “sıfır” alanlar da sahaya el atmış. Sonra bakılmış olmuyor bu böyle. Bu sefer de bilimsel değerlendirme ve mülakattan 65 altında almanız halinde otomatik olarak sıralama dışında kalma şartı getirilmiş. Böylece de ALES ve not ortalaması devre dışı kalmış. Bu durumda “güven duyulmayan” jüriye sonsuz yetki vererek yeni kayırma kapısı açılmış olmadı mı? Adalet o zaman bunun neresinde?

Buna bir de adayın durumundan bakarsak iş bambaşka mecralara sürüklenir. 3 veya 4. sınıftaki bir lisans öğrencisi, önce derslerine çalışacak ve notlarını yüksek tutacak, yabancı dil öğrenecek, ısrarla kendisinden bilimsel, sanatsal, sportif ve kültürel faaliyetler yapması beklenecek ve tabi ki ALES başta olmak üzere bilmem kaç türlü sınava girip başarılı olacak. Bunu yapanlardan ayrıca “bilimsel yeteneklerini geliştirmelerini” beklemek haksızlık olmaz mı? Onlar da öyle düşünüyor ve her şeyi bırakarak ALES’e yükleniyorlar. Aldıkları puanlara göre de bir halet-i ruhiye geliştiriyorlar. Senede iki kere olmak üzere en az 4 kere sınava girip, “beyinleri dağılmış, geçici olarak servis dışı kalmış” bu gençlerimiz, aldıkları sonuçlar üzerinden kendilerinde ya her şeyi yapabilme gücü ya da hiçbir şey yapamama ezikliği hissediyorlar. Bu iki halin de normal olmadığı ve hele bilimsel çalışmalarda asla işe yaramayacağı apaçık. Bazen komik durumlar da olmuyor değil. Mesela ALES’ten yüksek almış ama “bilimsel değerlendirme” sınavında “kazaya uğrayıp” bir bilim dalında Yüksek Lisansa başlayamayan birisi, aynı bölümde Araştırma Görevlisi sınavına girip başarılı olabiliyor veya bunu kendi hakkı olarak görebiliyor. Varın gerisini siz değerlendirin.

Çözüm var mı? Var elbette, sorulursa onu da anlatırız. Ama YÖK tıpkı saçmalığı ortada olan ÖYP’yi radikal bir karar ile kaldırdığı gibi, ALES’i de Lisansüstü eğitime başlama ve Araştırma-Öğretim Görevlisi olabilme kriterlerinde temel almaktan (%50-60 oranlarından bahsediyorum) vaz geçmelidir.

Allah gençlerimizi her türlü Gulyabanilerden korusun.

Yorum Yaz

  1. Amin Hocam. Büyüklerimizden, aklı başında yetişmiş duayen yetkili hocalarımızdan akademik alandaki bu tip takozları ve ayak bağlarını en kısa zamanda eli ayağı düzgün makul bir düzenleme ile gidermelerini umuyor bekliyoruz.
    Yoksa Çanakkale cephesine gitmeye gerek kalmadan ülkenin geleceğini kendi ellerimizde yok etmek üzereyiz.
    35 yaşındayım. bunun bir fiil 28 yılını eğitim hayatıma vermiş durumdayım.

  2. Ağzınıza sağlık hocam çok haklısınız. Ölçücülüğü olmayan bir sınav ile akademisyen yetiştirmeye çalışmak gerçekten mantıksızca bir davranış. ÖYP gibi bir sistemde mükemmel soru çözen fakat ders anlatma ya da bilimsel araştırma yeteneği olmayan tonlarca kişi genç dimağların karşısına hoca diye çıkarıldı malesef.

Blog

Kategoriler