-
Son günlerde siyaset sertleşti. Belli ki seçimler yaklaştıkça daha da sertleşecek. Milletvekilleri sağda solda “ben kimim biliyor musun?” diye nara atarken, parti başkanları bakanlara düello çağrısında bulunuyor. Yeni yetmeler korkuyor tabii. Kulaklarını tıkıyor, hatta buldukları ilk yere sığınmaya çalışıyorlar. Becerikli olduklarını düşünenler de güzelim Türkiye’me küsüp diyar-i ecnebiyeye yelken açıyorlar. İçerideki sığınmacı ve göçmenlere bu âl-i cenap ruhlu millettin gösterdiği ilginin başka memleketlerde kendilerine gösterileceğini sanıyorlar.
Evet çok merhaleler geçirdik, çok badireler atlattık, büyüktük, küçüldük,...
-
II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi ile ilgili yazım geniş bir ikbal buldu. Tabii bu ikbalde bir kısım okuyucularım memnuniyet bir kısmı da iğbirarını beyan ettiler. Yani hoşlananlar da oldu, hoşlanmayalar da. Bunu tabii görmek gerekiyor. Millete bir şey sunuyorsanız mutlak kabul görmesini veya tenkit edilmemesini bekleyemezsiniz. Bugünkü yazımın konusu bu tartışmaları yapmak ve tenkit edenlere reddiye yazmak değildir. Bu konudaki hakkımı mahfuz tutarak başka bir sorunun cevabını aramak istiyorum.
II. Abdülhamid’in tahtan indirilmesi hadisesi tarih ilmi nokta-i nazarından bu kadar açık iken, -onun sevenleri dahil- hemen herkesin kafasında hâlâ...
-
Binlerce defa sorulup bir o kadar da cevaplanmış olan başlıktaki sorunun bir kere daha sorulması abesle iştigaldir belki. Zira buna peşin bir cevabımız vardır: II. Abdülhamid’i özene bezene açtığı modern eğitim kurumlarından mezun ederek yine gözü gibi sakındığı 3. orduya mensup İttihatçı subaylar tahttan indirmiştir. Hem zaten Abdülaziz’i de onların hayranı oldukları, Yeni Osmanlılar tahttan indirmemişler miydi? Zaten fiili durum da bunu açıkça göstermiyor muydu? Ünlü İttihatçı Mahmut Şevket Paşa kumandasındaki “hareket ordusu” Selanik’ten İstanbul’a gelerek duruma “va’z-i yed” edip Ayasofya civarında II....
-
Bayramlar her din, itikat ve anlayışta paylaşmanın sembolüdür. Bu yüzden bayramsız insan topluluğu yoktur. Kimi kaynağını gökten, kimi yerden alır. Her toplum nesilden nesile aktarır bayramının sevincini, kutlama tarzı farklı olsa da. Bizim kültürümüzde ise dinî bayramlar aynı zamanda arınmanın, masumiyetin de sembolüdür. Düşünün bir kere, bir ay boyunca inancınızın size öğütlediği yasaklardan uzaklaşıyorsunuz, nefsinizi tezkiye ediyorsunuz ve nihayet her türlü masivadan beri olarak adeta masumiyete bürünmüş bir şekilde yeni bir güne yani bayrama giriyorsunuz. Bu yüzden bayram günleri, adeta zaman ve mekan tahdidi olmadan tasavvurumuzda...
-
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i tekerrür diye ta’rif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?
Mehmet Akif Ersoy
Dostlardan ve hatta ağyardan yazılarıma rağbet var sanırdım, oysa rağbet bana değil, ibretlik kıssalara imiş. Zararı yok işe yarıyorsa râvi olarak adımın geçmesi de kâfidir. Faydası var mı rivayetlerin bilmiyorum. Baksanıza, merhum Mehmet Akif bile “beş bin yıllık kıssadan yarım hisse bile çıkmadı” diye hayıflanıyor. Ama kendimi tutamıyorum, hadiseleri müşahede ettikçe tarih tiyatrosunda seyrettiklerimi bir kere de ben anlatmak istiyorum....
-
18 Mart sabahı, Gelibolu yarımadasında büyük bir sessizlik... Gün yavaş yavaş ağarıyor, bulutlar ağır ilerliyor, güneş yüzünü göstermek için nazlanıyordu. Baharın müjdecisi olan kuşlar, Küçük Batağanlar, Alaca Balıkçılar, Angıtlar, İbibikler, Tepeli Toygarlar ve Allahverdi yüzlercesi ne olduğu bilinmez o sessizliği bozmamak için o sabah kanat çırpmıyorlardı bile. Her sabah büyük bir neşe ile tabiatı vaveylaya veren Yeşil Düdükçün kuşları da susmuştu. Göçmen kuşlar havada donmuş bekliyorlardı. Herkes beklemedeydi.
Günlerdir yarımadada ve Anadolu yakasında, sanki batarya imiş gibi bazı mevkilere büyük bir neşe ve gürültü...
-
Kesretinden kalmadı rağbet nişan-ı devlete
Bî-nişan olmak nişan-i iftiharımdır benim
Suphi Paşa
Suphi Paşa'nın (1818-1885) bu mısraları dillendirdiği zamanları biz tahassürle anarız çoğu kere. Oysa o, bu latîf, vecîz ama ağır ifadeleri kullanabiliyordu o devirler için. Ya, Paşa Hz. Nuh Nebi gibi uzun ömürlü olsaydı hiciv edebiyatımıza kim bilir ne güzellikler katardı?
Konumuz bu mısraların yazılmasına sebep olan nişan diyeyim ben, siz de unvan anlayın. Devlet-i Aliye-yi Osmaniye güçlü olduğu zamanlar haşmetini “adaleti temin ederek ve işi ehline vererek” gösterirken zaafa dûçar olunca bununla yetinemeyip başka araçlara da baş...
-
Mısır’da bulunduğum yıllarda iki önemli isim ile tanışmış ve görüşlerinden istifade etmiştim. Birincisi ünlü Türkistanlı büyük alim ve Sovyet rejiminin yıllarca cezalandırarak yurdundan ettiği Mübeşşir el Tırazî’nin (1896-1977) oğlu Nasrullah el Tırazî idi. Mevzu bulmakta zorlanan araştırmacılara konu, senaristler için 20. Yüzyılı anlamaya dönük filme esas olacak müthiş bir hikaye; ders almak isteyenlere de ibretler ile dolu bir hayat, baba Mübeşşir El Tırazî’nin hayatı.
Ancak burada konu, kendisi gibi, iyi yetişmiş büyük bir alim olan Nasrullah el Tırazî’dir. Kendisi ile tanıştığımızda çoktan 70ini aşmıştı. Buna...
-
19-20 Aralık tarihlerinde ORDAF ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı (YTB) birlikte güzel bir organizasyona imza attı ve Türk ve Afrika Düşünce Kuruluşlarını bir araya getirdiler. Afrika’nın 30’dan fazla ülkesinden düşünce kuruluşları temsilcileri ve uygulayıcılar katıldı toplantıya. Türk-Afrika İlişkilerinin 2050 vizyonunu ortaya koymaya çalışan toplantı oldukça verimli geçti. Ben bundan bahsetmeyeceğim. Zaten yeterince medyada yer buldu ayrıca sonuç bildirisi de ORDAF tarafından yayımlandı.
Burada bildiğiniz üslubumuz ile toplantının gözden kaçan kısımlarından bahsedeceğim. ORDAF’ın başkanı olmam hasebi...
-
Üniversitelerde sezon tamamlanmak üzere. Art arda mezuniyetler yapılıyor. Mezuniyet sevincini yaşayamamış olan ve hatta eski mezunlar telaşta. Zira lisansüstü program ön kayıtları başladı, bitmek üzere. Bilimsel değerlendirme ve mülakat kapıda. Eh bizim de birkaç sözümüz var dinleyecek olanlara.
Öncelikle Türkiye’nin Yükseköğretim hedefleri içinde lisansüstü programlar ne kadar yer alıyor buna bakalım. YÖK eski başkanı sayın G. Çetinsaya'nın yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye’nin yükseköğretimde 2023 hedeflerine varması için her yıl 14 bin lisansüstü mezun vermesi gerekiyor. Oysa şimdiki durum bunun sadece yaklaşık üçte...