Yeni dönem öğretmen atamaları Eylül’de yapılacak. MEB yetkilileri, bu dönem en çok ihtiyaç duyulan alanları açıkladı ama bazı belirsizlikler var. Tarih öğretmeni adayları da haklı olarak bekleyiş içine girdi ve sosyal medyada seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Kuşkusuz bir bölümü de öğrencim olan bu adaylar yaptıkları çağrılarda benim de onları desteklememi istiyorlar.
Destekliyorum. Elbette destekliyorum. Eğitimini tamamlamış üniversite mezunları bütün gençlerimizin en kısa zamanda üretime geçmelerini desteklememek mümkün mü?
Gençler üretime geçmek istiyorsa bize desteklemek düşer ancak bu desteğin, bugün olmasa bile gelecekte siyaset üreticilerine de yol göstermesi açısından anlamlı ve somut gerekçelere dayalı olması gerekiyor.
Prensipte tarih eğitimi almanın bir “meslek eğitimi olmadığına” inandığımı bilir benim öğrencilerim. Ama elbette siz bu eğitimi verdiğiniz kurumların çıktılarının başına “öğretmen olur” ibaresini yazarsanız beklentiyi baştan belirlemiş olursunuz ve benim inancım da berhava olur. Bu yüzden Eğitim Fakülteleri ve Fen Edebiyat Fakülteleri Tarih bölümlerinin mezunlarının bu hakkı talep etmelerinde bir anormallik yok, hatta en tabii haklarıdır. Fakat…
Bu nasıl olacak? Türkiye’de üniversiteler, kurulurken “akademi” mantığı ile salt bilgi üreten ve öğreten kurumlar olarak kurulmamış, bilakis meslek eğitimi sunan kurumlar olarak benimsenmiştir. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke için bu belki bir zaruret idi. Zira hemen hemen her alanda yetişmiş insana ihtiyaç vardı. Ama bunun bir planlaması yapılmadı… Ve hala yapılmıyor. “İhtiyaç var, talep de var. Öyleyse her yerde birbirine benzer kurumları kurmanın ne zararı var” denilerek bugünlere gelindi. Hani tarımda “bu yıl soğan para etti” diyerek, bütün üreticilerin planlamadan soğan ekimine yönelip, ertesi yıl hepsinin birden zarar etmesi misali… Herkes üniversite istedi, hatta “öğretmenlik de olsa olur” diyerek bu kutsal mesleği semadan zemine indirdi ve işte bugün gelinen durum. Bu mesele daha çok laf kaldırır, ama burada keserek bir kere daha gençleri desteklediğimizi beyan edelim. Bunu fırsat bilerek bir kaç da öneri sunalım.
Türkiye’de son yıllarda yapılan atamalara, açılan derslikler ile sınıfların çoğalmasına rağmen bütün branşlarda öğretmen fazlalığı olduğu ortada. Hele bir tahta bir avuç tebeşir bir de ilkokuldan bozma sınıfta ucuza açılabilen bölümlerden mezun olanlarda durum daha vahim. (İki yıldır bazı bölümlere kontenjan verilmemesi bir umut.) Ama olan olmuş bir kere. Şimdi ne yapacağız? Tam sayısını bilmiyorum ama ortada dolaşan rakamlara göre 15 bin civarında Tarih öğretmeni atama bekliyor. Her ne kadar gençler “kadre uğradıklarından” Eylül’de 5000 atama talep etmekte iseler de “bunun çokluktan kinaye” kabilinden bir talep olduğunu kendileri de iyi bilirler. Görünen o ki, bu talebin onda biri oranında bir atama yapılacaktır. Bu da şu demektir. Her yıl aynı oranda atama ile 30 yıllık ihtiyacımız zaten rezervde hazır. Veya iyi bir planlama ve Maliye’nin işi eğitim perspektifinden görmesi halinde bu sayı iki katına çıkarsa 15 yıllık rezervimiz var demektir. Bu durumda “perçem düşer kel görünür” değil mi? Aslında buradaki “kel” kelimesini hafife almayın. Güngörmüş, aklı başında bu memleket için kafa yormuş ve sonunda “kel” kalmışları anlayalım. Onlar iki soruyu cevaplamalılar. Birincisi, müsebbibi kim olursa olsun bu yanlışa nasıl düştük? İkincisi de çıkış yolu nedir?
Bu konuda benim bazı cevaplarım olsa da bunları uzun uzadıya yazmayı tehir ediyorum. Mesele destek ya.. Ama uzun deyince bir kere bizim üniversite sistemimizin yeniden özellikle de öğrenim süreleri açısından ele alınması gerektiğini de söylemeden edemeyeceğim. Yani..
önder hocam bütn mezunlarda teşbbüs ruhu var eminm ama her branş içn özel sektörde iş yok ki tarihçilere özeldede iş yok ne yapsın
başka iş alanı olsa tarih için öğrenciler devlet kapsı mantığından kurtulur mesela avrupa ülkelernde fen edebiyatçılar içn araştırma merkezleri var bizm ülkeede yok birşey
Kıymetli hocam, tespitleriniz son derece yerinde lâkin bunları dikkate alması gerekenler maalesef umursamıyor. Maliye bütçeden kesiyor, MEB kadrodan kısıyor, ÖSYM gençlerin yüzüne bakmıyor, siyasiler seçim vaatlerinde bile yer vermiyor. Üniversiteler YÖK’ten gelen acil kodlu yazılarla binlerce insana sözde formasyon veriyor. Üniversite hocalarının epey bir kısmı bu durumdan memnun. Memnun olmayanlar da sadece dost sohbetlerinde bu durumu dile getiriyorlar. Öğrencilerin geneli umursamaz, çoğu diploma peşinde. Arada ilim aşkıyla yanıp tutuşanların önünde de maddi engeller var. Böyle bir durumda gençler ne yapsın?
Sayın Hocam;
Duyarlılığınız için çok teşekkür ederim. Bu konuda siz değerli büyüklerimizin destegine ihtiyacımız var. Lütfen değişik platformlarda sesimiz olun. Atama bekleyen tarih öğretmeni sayısı 27000 civari. Seneye bu sayi en az 30000. Bu durumun son bulmasi icin acil çözüm önerilerine ihtiyacımız var. Tekrar tekrar teşekkürü bir borç bilir, saygılarımı sunarım.
Sayın hocam kaleminize yüreğinize sağlık yaklaşık tüm üniversitelerde yer alan TARİH bölümü veya TARİH ÖĞRETMENLİĞİ değerli hocalarından destek istemektedir. bu desteği verdiniz için tesekkür ederim sayın hocam. Devletimizin birçok kurumunda üst düzey yönetici olarak çalışan TARİHÇİ hocalarımızın bizi dile getirmesi şahsım adına gurur vericidir. TARİH ÖĞRETMEN SAYISI 2015 SINAVA GİREN 26.729 DUR. KAYNAK :http://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2015/KPSS/2015KPSS_SAYISABILGILER28082015.pdf tekrardan tesekkürler sağolun hocam saygılarımla
Bilgilerimiz,emeklerimiz,zamanimiz,maddiyatimiz ve umutlarimiz bu belirsiz,mantiksizlasmis güncellenmeyen sistem icinde sömurulerek degersizlestiriyor.
Eğitimin bir devletin kalkinmasi ve milli gelecegin temininde askeri yatirimlar,saglik sitemi kadar ehemniyet arz eden bir konu oldugunu idrak edemiyorlar mi? Devletin bir politikasi ,misyonu ve vizyonu olmasi gerek miyor mu? Insanlarimizin kendi kulturunu ogrenirken,gelisen ulkemizin dunyaya entegre olmasi gerekn bu çağda,bakiş acisi gelismis perspektif sahibi ve ileri goruslu genclerin yetismesi ve 30 yil içinde gerceklesecegi dusunulen bir inasnin bir haftada3 farkli iste calisarak gecimini saglayacagi bilinirken,tek tiple tek yetenkle koreltilen bireyelr olmaktan cikartilmasi gerek miyor mu?
Yorumların hepsine katılıyorum. Hak vermemek elde değil. Ancak unutmamak gerekir ki, birçok kere yanlış bir şeyleri düzeltmek için bile o yanlıştan geçmek gerekiyor. Bu yüzden genç öğretmen adaylarımıza öğretmen olma kararlılıklarını medeni bir şekilde sürdürmelerini önerirken; aldığınız eğitimi tek yönlü ve alternatifsiz görerek kendinizi heder etmemenizi umarım. Ülkemizin zor ve sıkıntılı günlerinde her zaman olduğu gibi yine büyük yükü yüklenenler öğretmenlerimiz ve siz öğretmen adaylarımız olacaktır.
plansızlığın verdiği bir durumu net belirtmişsiniz değerli hocam.bunu bir an önce çözmesi gerekenler ve bizler acaba ne yapıyoruz.saygılarımla.
Merhaba hocam sitenizi inceledim.Cok faydalı buldum. Bundan sonra daha sık takip ederim. Bu makalenizde soylediklerinizin hemen hepsine katiliyorum. Keşke milli eğitim bakanligi teskilatimizda bakandan baslayarak sizin gibi eğitimin icinden ; gerçekten öğretme ve öğrenmenin ulkemiz için ehemmiyetinin bilincine varmis kisilerden olusabilse..Ve en onemlisi eğitim islerinde bir devlet politikası yerlesebilse…Saglikli huzurlu verimli bir çarşamba günü gecirebilmeniz dileklerimle..saygi ve hürmetlerimi sunarım.
Hayrünisa
Hocam gerçekten de bu sorunu ve çözümünü bir insan bu kadar güzel açıklayabilir.Hocam ben bu kpss den 82 puan almışım ve 430000 öğretmen arasından ilk 10000 e girmişim fakat eylüldeki alımda atanan 35000 öğretmen arasına sokmadılar.Fakat kontenjan bahanesini kullanarak farklı branştan birisi sınavda 53 puanla 350000 inci oluyor bu kişi alınan 35000 öğretmen arasına giriyor.Hocam bu kontenjan denilen şeyi biz siyasi ve bürokratların talim terbiye aracılığı ile yarattıklarını çok rahatlıkla anlayabiliyoruz.Size soruyorum sizce kontenjan mı önemli yoksa kul hakkı mı? Ayrıca yazınız için tekrar teşekkürler.Daha önce okumuştum bir kere daha okudum ve çok bilgilendim.
Rahmetli Süleyman Demirel’in sözü ile olaya bakarsak: “meseleyi mesele etmezsek ortada mesele kalmaz.”
Evet hocam ortaya koyduğunuz gibi mevzu çok su götürür cinsten. Öğrenciler devlet kapısı mantığından kurtulmadıkça, teşebbüs ruhu gelişmedikçe, sadece aldığı diploma merkezli iş düşündükçe beklemeler bitmeyecektir.
Sistemin sil baştan 4 4 lük enine boyuna iğneden ipliğe irdelenip değerlendirilip güzel bir şekilde yapılması gerekir. Siyasetten de arındırılması lazım.
Ar&Ge çalışmaları devlet sanayi ve üniversite işbirliği içinde tam donanımlı yapılmalı.
Genç nüfusla övünüyoruz ama %65’i ıskartaya çıkmaktadır.
saygı ve hürmetlerimle