Fen-Edebiyat Fakülteleri öğrenci ve mezunlarında büyük telaş var bugünlerde; pedagojik formasyon alma telaşı. Öğretmen olmak isteyenlerin mutlaka pedagojik formasyona ihtiyacı olduğunu kabul ediyorum. Burada tartışacağım husus bu değildir. Bunun yıllardır kangren haline dönüştürülmüş aldatıcı uygulamasından söz edeceğim. Lafı uzatıp 1990lı yıllardan itibaren halden hale dönüşmüş bütün uygulamaları anlatmayacağım. Benim gibi sorunun içinde yoğrulmuş olanlar, öğrencilerinin derdini çekenler ve bu kursu/dersleri aldığı halde öğretmen olamayanlar veya olmuşsa bile işine yaramayanlar bu uzun hikayeyi bilirler.
Hemen her yıl bu dersler olacak mı, kim verecek, müfredat programında mı olacak, sertifika programı mı olacak, kimler alabilecek vs. ile harcanan zamanı, çekilen sıkıntı ve yapılan işkenceyi hesaplar isek bunun Türk eğitim sisteminin bütün sorunlarına çözüm bulunacak zamana ve çabaya eşdeğer olduğu görülür. Nihayet 20 Şubat 2014 tarih ve 9 sayılı kararın ekinde zikredilen alanlardan mezun olanlara –sanki hakları değilmiş gibi- pedagojik formasyon alma hakkı yeniden tanındı. İyi de kardeşim zaten o kararda sözü edilen alanlar öğretmen yetiştiren kurumlar olarak dizayn edilmemiş miydi? diye soran olmadı.
Zaten kimsenin soracak hali yoktu. “Eşeğini kaybedip bulanın hali” misali bu hak herkesi sevindirdi. Bu sefer kim nerede nasıl alacak bu “formasyon” denen deformasyonu endişesi ve yarışı başladı. YÖK bu konuda “pedagojik enformasyon sertifika programına ilişkin usul ve esaslar” başlıklı bir yönetmenlik ile sorunu çözdü. Dersleri ve programı hatta daha önce bunu fırsata dönüştürenlerin önünü kesecek olan maksimum fiyatı da belirledi bu yönetmenlikte. Sertifika programı açma hakkını da Eğitim Fakültesi olan üniversitelere havale etti. Hatta bu üniversitelere 50 ile 400 arasında değişen kontenjanları dağıtarak herkesin pastadan pay almasını sağladı. Gelin görün ki listedeki bütün üniversitelerde aktif eğitim fakülteleri yoktu. Bu sorun da üniversitelerin ittifakı ile çözüldü. Yani kontenjanı alan üniversite fakültesi olan üniversite ile anlaşacak ve öğrencisini ona gönderecekti.
Peki iş tamam mı sizce?
Bana göre değil. Zira yönetmenliğe göre “Eğitim Bilimleri Bölümündeki anabilim dallarından Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi, Eğitim Programları ve Öğretim, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme anabilim dallarında toplamda en az beş kadrolu öğretim üyesi olmalıdır”.
Bu hakkın verildiği Üniversite sayısı ile burada bahsedilen beş öğretim üyesini çarptığımızda bu alanda yüzlerce yetişmiş elemanın olduğu ortaya çıkar.
Peki madem bu kadar eğitim uzmanımız var neden herkes eğitimden şikayet eder? Bunu anlayan varsa lütfen bize de anlatsın. “Kem alet ile kamalât olmaz” demiş eskilerimiz. Hadi canım sende, oluyormuş pekala diyelim ve bazı yerlerde kanunun verdiği yetkileri (açıkları demiyorum) kullanarak “birinin külahını diğerine giydirelim”, yani bir yerdeki uzmanı beş yerde kullanalım ve bu işi yürütelim diyebiliriz. Ama bu bazı yerlerde tutarken o uzun listenin tamamında ne hale döner düşündük mü?
Bira da duyduklarımızı ilave edelim. Öğrenciler İstanbul gibi, bir günlük trafiği kırk yıllık çileye bedel bir yerden başka bir yere uzun bir yolculuktan sonra gidiyorlar ve öğretim üyesi bulamıyorlar, ya da bulduklarında ise şu soru ile karşılaşıyorlar: “Dersimizin adı neydi? Ha o mu, bana konu başlıklarını söyleyin ben yorumlayayım”. Bu densizlik bir istisna mıdır, değil midir herhalde uygulayıcılar benden daha iyi bilir (Her kurum kendi durumunu biliyordur herhalde). İsabetli bir yaklaşımla ikinci öğretimin kaldırılmaya çalışıldığı bir ortamda yeni bir garabet doğmuyor mu bu şekilde?
Daha açık bir tarzda yazalım. YÖK yönetmenliğine göre bu dersler iki yarıyıllık bir sürede tamamlanacaktır. Uygulama hafta içi, hafta sonu veya akşamları 17-22 saatleri arasında sunulan dersler ile hayata geçiriliyor (aslında alan-satan memnun ama…). Bir öğrenci gün içinde kendi alan derslerine devam edecek, sınavlarına hazırlanacak, yabancı dil çalışacak ve tabi ki ALES ile boğuşacak. Bir de saat 17’den sonra pedagojik formasyon kursuna gidecek. Aynı şekilde orada gününü ve mesaisini tamamlamış öğretim üyesi de (ders ücreti hatırına) binbir yorgunluktan sonra zaten önüne ölü olarak gelmiş öğrenciyi diriltecek ve onu öğretmenliğe hazırlayacaktır. Duy da inanma. Aksini söyleyenler varsa lütfen durmasınlar bizi de ikaz etsinler.
Ha bir de bu işin staj kısmı var. Öğrenciler öğretmenlik uygulaması yapacaklar. Kendi okullarındaki derslerini asan öğrenciler hocaları ile devam pazarlığına oturacak, gittikleri okullarda gereken ilgiyi görmeyince kaytaracak, kendilerinden sorumlu olanlar ise bu durumu idare edecek ve nihayetinde aldığı sertifika ile helal-i hoş bir öğretmen adayı olacaklardır.
Burada bildiklerimizin tamamını yazarak vakit geçirmeyelim. Tez elden Türkiye’de öğretmenlik mesleğinin Fen-Edebiyat-Eğitim Fakülteleri rekabetinden daha önemli olduğunu düşünerek, yeniden ele alalım. YÖK Başkanımız, Milli Eğitim Bakanımız ve bütün taraflar bu meselede bir araya gelsinler ve çözüm üretsinler. Yoksa bu sistemde yetişen öğretmenler ile Büyük Türkiye’yi hayal etmemiz imkansız hale gelecektir vallahi.
Benden söylemesi…
Formasyon olayına popülist politikalarla yaklaşmamak gerekiyor Tarih bölümü özelinde mezun sayısının fazlalığı göz önüne alınarak bazı üniversitelerin tarih bölümlerine öğrenci alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Yök olası baskılara direnerek en az 3-4 yıl böyle bir kararı uygulamalı. Bizim sorunumuzun “nitelikli mezun” yani “kaliteli çıktı” olduğundan hareketle mezun sayısının azaltılarak donanımlı öğrenci yetiştirmeye dönük adımların atılması olduğunu düşünmekteyim.Bu şekilde formasyon mevzusu da uzun vadede çözüme kavuşacaktır
Merhaba Sayın Hocam,
Eğitim sistemimiz adına ne kadar boş bir proje olduğu öğrencilerden aldığımız dönütlerden de anlaşılıyor. Ben sadece işin öğretmenlik uygulaması kısmında yer alıyorum. Gençlerle sohbet ediyoruz. Ama sadece mesleğe atanmak için beyhude bir çaba olduğu ortada..Diğer yandan eğitim fakültelerinde okuyan öğrencilerin feryadı ise kendilerine haksızlık yapıldığı yönünde…. aslında problemi uzmanların ele aldığı bir komisyonda etraflıca çözmek şart görünüyor… Fen-Edebiyat Fakültelerinde de formasyon dersleri verilmeli..Öğretmen olmak isteyen böylece (3000 +-gibi bir ücret ödemeden ) mesleki dersleri de alsın..istemiyorsa pür bilim çalışsın…Ancak işin ilginç tarafı istihdam biçimi öğretmenlik olmayan pek çok program ve branştanda öğretmenlik yapmak amacıyla formasyona müracaat edenler var ve sayıları bir hayli fazla..sağlık sektörü vs…. İşin özü çok karışık bir durum…Günü kurtarmaya çalışıyoruz. Eğitim Sistemi emek ister..Sanırım yeterince üzerindeudurup düşünmeden köklü çözümler yerine günlük çözümler üretiyoruz. Saygı ve selamlarımla..
Merhabalar değerli hocam,
Öncelikle büyük bir yaraya temas ettiğiniz için teşekkür ederim. Kangren olmuş bir duruma çözüm için çoook büyük ameliyat lazım, yani köklü reform. Bu şekilde sadece günü kurtaran çözümler bulunmuş oluyor. Ama gelecek adına büyük bir fırtınanın habercisi bir durum.
şimdi feda edilmeyen zaman, fert ve emekler gelecekte misliyle ödenecektir. zaman kaybetmeyelim azcık azcık ta olsa idare edelim politikası ile, ağza bir parmak bal çalma ile hem gençliğimizi heba ediyoruz hemde geleceğimizi dinamitliyoruz.
Bu formasyon için bende başvurdum ve asil listeden girdim ama kaydımı yaptırmayı düşünmüyorum. bir sürü gerekçelerim var tabi ki de sadece listeye girip giremediğimi görmek içindi.
Şİmdilik İstanbul’da dolu dolu yaşamakla meşgulüm. ayrıca yeterice de eğitim aldığım üniversite hayatım var. birde şu ingilizce aşkım inşallah nihayete erdirecem.
kıdemli emekli öğrenciniz.
saygı sevgi ve hürmetlerimle